Bir arkadaşım vasatlıktan dem vurmuş. Vasatlığı aşılması gereken bir durum olarak tasvir etmiş ve vasatlığın topluma hakim olması halinde tehlikeli olduğundan söz etmiş. Tam olarak aynı fikirde değilim.
Öncelikle Osmanlıca veya Arapça bilmeyenler için vasatın kelime anlamını yazmakta yarar var sanırım: orta. Vasati de ortalama demek, eskiden kibrit kutularında yazardı 🙂
Toplumu zeka, bilgi, beceri, yetenek anlamında kategorize edebilseydik -ki örneğin IQ için bu mümkün- , muhtemelen bir çan eğrisi oluştuğunu ve toplumun çoğunun “ortalama” olduğunu görecektik. Çok yetenekli, becerikli, bilgili kişiler maalesef azınlıktadır ve bu sadece bizim toplumumuz için değil, her toplum için geçerlidir. Dolayısıyla bir toplum herkesin “ortanın üstü” olmasıyla gelişmez, bu mümkün değildir. Mesele ortalama insanlarla bir şeyler başarabilmektedir. Toplumun bel kemiğini “vasat” kesim oluşturur. Eğer bu toplum demokrasi ile yönetiliyorsa da, ortalama insanların iktidar olması da mümkündür, hatta kaçınılmazdır.
Bence engel olunması gereken durum ortalama insanların iktidar olması değil, bu insanların devletin ve hatta özel sektörün her köşe başına sadece “kendilerinden” diye olur olmaz birilerini yerleştirebilmesidir. Şirketlerde genelde meritokrasi hakimdir, yani bir kişi (genellikle) bir mevkiye genel müdürün amcasının oğlu olduğu için değil, bilgi, başarı ve yeteneğine göre getirilir. Bence devlet içinde de demokrasi ile meritokrasi arası bir sistem hakim olmalı. Yani tamam, çoğunluğun devlette daha çok temsilcisi olsun, ama az sayıdaki önemli makama da burayı gerçekten hak edenleri getirelim.
Özet olarak sorunun çoğunluğun “vasat” olması olduğunu düşünmüyorum, bu her toplumda böyledir. Önemli olan ortalama insanlarla iyi işler başarmaktır, bunun anahtarının da az sayıdaki üstün bilgili, yetenekli, başarılı insana kendi alanlarında topluma liderlik edebilecekleri imkanları sağlayabilmektir diye düşünüyorum.
Devlet tarafından beslenmeyen/korunmayan özel sektörün batma/yok olma özgürlüğü olduğu için, yaşaması için liyakat sistemi uygulanması zorunlu… İşin doğasında bu var…
Devletin batma/yok olma özgürlüğü yok…
Çıkmaz/sorun burda zaten..
“az sayıdaki üstün bilgili, yetenekli, başarılı insana kendi alanlarında topluma liderlik edebilecekleri imkanları sağlayabilmektir” sadece bir iyi niyetli bir temenni/hayal (wishful thinking) ama bir çözüm değil…. Hatta bir fikir bile değil.. Sadece “halkımız çok cahil yaaa, eğitim şart” demek gibi çok da anlamı olmayan bişey…
Rekabet ortamı olmayan, ” İş garantisi” olan bir devlet memuru niye çalışsın, kendini geliştirsin vs?
Vatanını çok sevdiği için mi? Çok idealist olduğu için mi?…
Tabiki hayır
Bu yüzden mümkün olduğu her alanda, devletin ekonomiden çekilmesi; sadece Monopol ve haksız rekabeti önleyici, mesai saat limitleri, işçi güvenliği vs konularını takip eden, yani denetleyen konuma geçmesi gerekiyor. (vahşi kapitalizmi önleme yani)
Böyle olunca, kimin iktidarda olduğunun önemi de azalır
Türkiye’de devletin hizmet vermesini övmek “vicdanlı” olmak, serbest piyasa ekonomisini savunmak “paraya tapan vicdansız pis kapitalist” olmak görülür ama benim çözüm önerileri bu..
Not : Özel sektörde de, akrabalarını, hemşerisini, mezhebini kayıran yok mu? Tabi ki var, ama o şirketler, devlet tarafından korunmuyorsa ihaleler verilerek, 3. nesli görmeden yok olur
Not 2: özel sektör temelli ABD’de sağlık hizmeti, devlet/özel sektör ortaklı Almanya’ya göre hem ortalama 2 Kat daha pahalı hemde çok rezil durumda…
Çok katmanlı bir konu ; güzel bir doktora tezi olur 🙂